28 Nisan 2009 Salı

YAZIYA VEDA

Bu kadar çabuk biteceği hiç aklıma gelmemişti. Sanırım kendimi sana fazlaca kaptırmıştım. Öyle sisliydin ki, bende bir tutku halini almıştın. Ama yalnızca satırlardan ibarettin benim için... Her cümlem seninle başlıyor; her kelimem seni andırıyordu. Cümlelerim genelde devrik oluyor; yüklemi sağa-sola, seni ise öznenin ta ortasına koyuyordum. Her gün masa lambamı senin için açıyor, senin için harcıyordum kâğıtları... Ama daha fazlası kopup gelmiyordu kalemimden. Hepsi bu kadardı işte! Yalnızca yazıyordum. Ve sen benim için, asla yazmanın ötesine geçmedin. Geçemeyeceksin...
Ve evet... İşte o bitmez, tükenmez dediğimiz sona gelmiştik. Öyle yakındım ki ona... Bir adım atsam, elim, teninde olacaktı. İleri atılan tek bir adımda sana, geriye attığım her adımda ise sonrasızlığa gidiyordum. Şu boyun eğilesi gerçek olmasaydı belki; yazmaya devam edecektim.
Sanma ki yazmıyorum diye, sustu kalemim! Yazmadığım her an, daha çok birikiyorsun. Bir gün, bunları unuttum sandıktan sonra aklıma düşsen, seni anımsatan her şeyi dökmeye çalışsam satırlara, uçarı bir benzersizlikle karşı karşıya kalacaktım belki de...
Nasıl oldu da, bana sormadan yaptın; hala şaşıyorum sana. Bu kez kaybeden sen misin yoksa ben mi, bilemiyorum. Yazma sanrım seninle başlamamıştı ama en derin boyutlarından seninle arınmıştı... Şimdi zamanın kollarında olduğu gibi, yalnızca yüzeysel hareketlerini sürdürüyorsun. Senden farksız olmayan satırlarımda, seni bir kez daha yazmayı denemek isterdim!
Neden sen, biliyor musun? Çünkü kendimi yazmaya, asla cesaretim olmadı. Kıvanç duyulacak bir yanım yoktu. Tutkularımın, en kör olanı, sendin çünkü...
Seni yazmak, yazabilmek! Senden daha çok şey anımsatıyordu bana... Üzgünüm... Böyle sonlanmasını istemezdim...
Bir daha, göz göze gelmemek dileğiyle!
(T.Arzu Bıçakçı- “Yazı Yazmayı Unutanlara” isimli mektubundan alıntıdır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder