23 Ocak 2010 Cumartesi

Toz ~


Kıskançlık akıtırsa zamanı içinden,
Orada olacağım.
Çünkü sevdiklerim ve bildiklerim var.
Konuşmak için gerek yok dile,
Susar kelimelerim ben zamana aktıkça.
Ve sen beklersen,
Kıskançlık , beni de akıtacaktır zamandan.
Olmadı yazarım ben bildiklerimi.
Sen okusan da olur, okuyamasan da.
Bilirim bir vakit sonra görmez olur gözün.
Sen görmesen de, elinin uzandığı her yerde olurum ben.
Gördüklerin değil, asıl göremediklerindir gerçek.
Sen beni bırak, ben hayalimle yaşarım.
Bir de seni kaleme alır, asırlarca uyurum.
Üzülme, mucizeler de kalıcıdır.
Olmadı bir araç kiralar, hayatın sektiği yere gideriz.
Zira her şey yolundayken, hayat raylardan çıkabiliyor.
Kıskançlığım mucizem, gerçekler yolum olsun diye…


Şimdi kolunun uzandığı iki sokak arası aşkların, lambasıyım, gecelerine ışık veren.
Işığın söndüğünde karanlığa gömülen satırların olurum.

Üzülme, ben her çağda, her aşktan, her bedenden kanar, uzayan dağlarına yol olurum. Sen görmesen de olur, ben bilmediğin gerçeklerin, son hecesi olurum.

İki sokak arası aşkların, buruşuk yasakları olur, hatta bir daha sevemezsem güneşi, sevgine hasret, eylem olurum. Yolunda yürür, yolunda ölürüm belki de. Sen bilmesen de olur, ben gittiğim her yere satırlarımı dizer, dizer de bir türlü kopamam bu yüzyıldan.

Kolunun uzandığı, iki satırlık mucizelerin, son hecesi olurum. Bilemezsin, bu yüzyıl da beni içinden akıtır, Kanarım!

22 Ocak 2010 Cuma

Uzak(Lar)


Uzaktan bakmayı bilmeli…
Anılara uzak olsam da, kalbimde olduklarını bilmeli.
Hangi deniz, kilometrelerce uzağındayken silinebilir ki yeryüzünden?

Uzaktan sevmeliyim..
Yaşımı içime değil, uzaklara akıtmalıyım mesela.
Seni uzaktan özlemeli,
Uzaktan tutmalıyım elini.
Öyle ki uzaktan görmeli,
Gördüğümde bakmamayı bilmeliyim…


Kurak çöller gibi kapında,
İklimsiz çiçekler gibi aklında olmalıyım.
Seni uzaktan sevmeli,
Hatta uzaktan yaslamalıyım başımı omzuna.


Sesini uzaktan duymalı…
Kahkahalarına kadehimle eşlik edip;
Uzaktan ağlamalıyım..
Uzaktan sevmeli,
Uzaktan özlemeliyim…
Dudaklarım erişirse, aslında uzaktan öpmeliyim seni…
Elim de değmezse eline,
Bil ki, uzaklarda ararım seni.


Bu aralar yorgunum,
Biraz da kırgın sanki…
Aklım , uzaklarda aslında…


Ayazı vuruyor sabahın bedenime,
Boğazın uzaklığını özlüyorum aslında…

17 Ocak 2010 Pazar

Yolumuzdur şiir yolu, yoldaşımızdır şair ruhu!

Mahvolmuş bir toplumun, mahvolmuş insaları yazamaz şiir.
Kendini bilen ve bizden olandır şair.
Yolumuzdur şiir yolu, yoldaşımızdır şair ruhu.
Mahvolmuş bir toplumun, sanata ayrılmış kollarıdır şairler.
Şiir zor ölen, şairse hiç ölmeyendir.
Bir toplumun en yetkilisidir yazar.
Yazar , kaleminin değdiği her yeri yazandır.
Avucunda yeminini, yüreğinde kelimelerini taşıyanlardır sanatçılar..

Yolumuz şiir yolu, yoldaşımız yazar/şair ruhudur!

Kadınlar ve Erkekler


Tanrı’nın en güzel armağanıydı bana kadın oluşum. Saflığımın ve temizliğimin en güzel hediyesiydi…

Elimde hiç kalmayacak zamanlar yaşadım,
Taze çimenden, taze aşklara büründüm…
Ve bir daha asla geri dönüşü olmayacak zamanlar yaşadım,
Başımı omzuna yasladığım.

Hediyelerin en güzeliydin, süslü paketlere sığmayan.
Öyle ki sen sevgimden de taşar,
Yokuş yukarı hayaller kurardın.
Daha azı bizi mutlu etmez, Sen en büyük mutluluklara layık olanımdın.
Tanrı’nın en güzel armağanını seninle paylaştığım güne denk geliyor her şey. Her şey seni sevdiğim ve Tanrı’nın en değerli hediyesini sana armağan ettiğim güne bakıyor. Bense gün dönümüne bakıyor, Seni sakladığım yerden çıkarabilmeyi umuyorum.
Oysa kimse bilmez masallar kısa, aşklar bedene uzundur.
Âşıklar gerçek, kaçışlar sahtedir oysa.
Tanrı da bilir işini aslında,
Çıkıp gidenlere dur diyemeyişimiz, bundandır.
Bir şehri terk etmek de, Bir bedeni yakmak da aynı yaraya denktir.
Şehir özler, beden hasreti kovalar…
Ve sen elini çeksen de elimden,
Tenimi yakar hasretin…
Kovalarım seni olmayacak hayallerde…
Şehirlerim yalnızlık çeker!
Oysa hiç kimse bilmez hayaller uzun, hayat kısadır bedenime…
Tanrı da bilir işini aslında,
Şehri ateşe veremeyişimiz, bundandır.
Oysa ben yine söylüyorum,
Kimse bilmez, Şehirleredir küsmelerim.
Kuramadığım denklemlere, aslında hiç bilmediğim formülleridir.
Ekmekle peynir, simitle çay, boğazda gemilerdir benim hasretim.
Yüreğimde sevgin, dilimde adın, tenimde tenin, dokumda dokundur. Hücrelerimdir, seninle paylaştığım her şeyimdir.
Kalbimdeki boşluk, boşluktaki düşüşlerdir aslında…
Başımı omuzlarından çekip bacaklarına koyduğum ve sıcağını asla unutmadığım günlere denktir benim sevdam.
Tanrı da bilir aslında işini,
Senin bana yar olmadan gidişini…
Kadınım diye seslenişini ve erkeğim olamadan gidişini.


Zira kadının farkını da bilir Tanrı, erkeğin farkını da…
Bense oyundan atılan umursuz bir kız çocuğu gibi burnumu çekerim ardından.
Kokunu yakalayamam ki sonbaharda.


Oysa kimsecikler bilmez…
Hayat kısa, ölüm uzundur.
Bilmezler onlar, Kadınlar ölmez; Kalpleri solar yalnızca…


Kar Taneleri *


Bu şehre en son tepeden baktığımda üzerimde ceketim ve kaldırımda koltuk değneklerim vardı. Kar hafifti ama üşütüyordu. İnceden inceye içimi titretiyordu. Güneşin bizi çoktan terk ettiği bu vakitte kar, her yerdeydi; her yerdi…


Sana en son tepeden baktığım da, yaptığımın ne olduğunu bilmiyordum. İstanbul’un yedi tepesinin, yedisine birden adını yazmış da, vazgeçirememiştim seni bu şehirden…
Kar hafif hafif yağarken camı buğulandırıyordu ılık nefesim. Hava soğuktu, çünkü Noel’e tam iki gün vardı. Ve ben şehri terkedeli çok olmuştu… Çocukluğumda soğuktan burnu kızaran ve ‘uyumun böylesi’ dedirten kırmızı atkı ve şapka takan ve hiç de sıradan olmayan Noeller geçiren bir kızdım. Bulutlara da üzülürdüm aslında. Zira ben yağan kar tanelerinin, bulutların bir parçası olduğunu düşünürdüm. En yüksekten yakalamaya çalışırken, üst üste birikmiş karlara düşerdim genelde. Düşüşüm acı da olmazdı pek. Kanardım bulutların ipekten yapılma kanatlarına… Çocukluğumun en soğuk ve en kömür kokulu anısıydı Noellerim. Zira bizde Noel, evin en sıcak olduğu güne denk gelirdi. Ardı arkası kesilmeden, sobaya yuvarlanırdı kömürler. Islak açlarımı sobanın arkasında kurutup, bahçeye koşardım yağan kar taneleri gibi. Yılın, yalnızca bir döneminde başımı gökyüzüne çevirir ve karları yakalamaya çalışırdım… Ondan geriye sayılırken gözüm yaşlı olur genelde. Bir yılın bitimi değil de, yeni yılın nasıl başladığıydı beni ağlatan…


Bu şehre en son tepeden baktığımda mevsim sonbahardı. Kanatlarını çırpan ve yaprak dökmeyen mevsimlereydi özlemim… Ağaçlar çoktan mevsim dönümüne girmiş, kuşlar ise sezonu çoktan kapatmışlardı. Sonbaharın resmi dökülen yapraklarda ve kışın gelişi eriyen kar tanelerinde…


Sana en son tepeden baktığımda, meziyet sanıyordum yaptığımı. Sonsuz ve soluksuzca ılık nefesimin kar tanelerini eritmesi umuduyla üflüyordum cama. Buğulanıyordu cam ve özlüyordum çocukluğumdaki Noellerimi…


Aynaya bakmayalı yıllar, bu şehri tepeden görmeyeli yollar ve seni kaleme almayalı satırlar olmuştu. Yeni yılın ardından, bu şehirde birileri hala mutluydu. Ve ben, atılan onca kahkahadan birine bile isabet etmiyordum…

14 Ocak 2010 Perşembe

Özledim

" Çok sık birlikte olmasak bile, benimle olduğunu bilmenin sıcaklığını ve seninle baş başa konuşmalarımızı özlüyorum... "

10 Ocak 2010 Pazar

Ameliyat.

Bu aralar yorgunum , biraz da kırgın sanki. Gidenlerimi herkes almış benden , ben yeni yollara umut bağlamışım. Birde yeni insanlarla tanışmışım ki, sorma gitsin onları. Seviyorum aslında hepsini. Aynı şekilde nefes almamızı seviyorum. Hele biriyle, o kadar çok ortak noktam var ki... Aratmıyor bana geçmişi. Ama ona da alışmaktan korkuyorum. Bir başkası , geçmişimdekinin yerini aldı. Aynı hayalleri onunla kuruyoruz şimdi. Ama ben ondan vazgeçmedim ki. O gitti benden. Şimdi sevdim gidişleri. İnanır mısın , hiçbir şey hissetmiyorum ona karşı. Ne nefret, ne öfke, ne sevgi... Sadece soramadıklarım var. Yeni gelen, nasıl bu kadar çabuk aldı yerimi, sormak istiyorum.
Ama sormayacağım, biliyorum.
Ne diyordum? Bu aralar yorgunum, biraz da kırgın sanki. Ama biliyorum, atlatacağım hepsini. Bir el tutacak elimden ve unutacağım hepsini. Kemik uyuşmaz, genel anestezi alacağım. Geç uyanacakmışım, öyle diyor doktorlar. Artık günde aynı ilacı kaç kez içtiğimi önemsemiyorum, kurtulacağım, biliyorum...
Ocak ayının son haftası, Cerrahpaşa'nın soğuk ameliyat odalarının birinde, Dr. Kalaycı'nın ellerinde, bedenime sıkışıp kalan Tümör'den kurtulacağım.

Paylaşım

Nefes alamazsam, nefesim olur musun? Beklerim ben, sen üzülme. Gülemezsem de gözyaşım olursun. Akarsın sular seller gibi. Bir ben boğulurum denizinde, bir de hiç uçmayan martılarım. Katlanırım ben, sen dert etme. Tıkandığım yerde yolum olursun. Uzarsın dağların ardına; bitmez tükenmezimsin. Kurak çöller gibi kapında olurum. Sen yolda, ben omzunda ağlarım. Gidersem ardımdan gelirsin. Ben sana gelsem de, hüznü koyma baş harfime. Her gelişim, gitmelere gebedir; bilirsin. Ben olmasam da, seversin. Sevdiğini belli etmez ama bembeyaz sayfalara, kirli bir isim olursun. Gizleyemediğim satırlarımı okur, okur da bitmez tükenmez mürekkebimi yıldırırsın. Bilirim, kimse olmasa da ölmez içimdeki yazar. Hiçbir şeyim olmasa da, kaleme sarılırım. Unuttuğumda geçmişi, hatırlatmadan durabilir misin sanki. Sevmediklerimi sevdiklerimle karıştırır, körebem olursun. Üzülme, biz bu yüzyılda da konargöçeriz sevgilim.
Nereden çıktı demiyorum. Henüz kovalıyor günler geceleri. Bense rüyalarda, yollarda, hayallerde, düşüncelerde boğuşuyorum. Böylece yeniyi de eskitiyorum. Sayende nefes dahi alamıyorum.
Sahi, nefes alamazsam, nefesini benimle paylaşır mısın?

kahverengi gözler - 6


Yaşanmışlıklar biriktikçe, sayfalar akar gönlümden. An, sızıyı kovalar; konargöçeriz sevgilim.
Seni sevdiğime değdi. İtiraf edebildiğim tek şey bu, yüzyıla aidim. Bari kokunu çekebilseydim içime!
Seni gördüğüme ve özlediğime değdi. Geldiğin, gitmelere gebe olmayan gecelere denk.
Sen kendinde değilken kolunu omzuma her attığında, şimdi ben seni daha çok özlüyorum. Geceleri özlüyorum adımı sayıkladığın. Gündüzlerim senin olsun, bari geceni bıraksaydın.
Bitmeyecek gibi Paris kokun burnumda. Solmayacak ki gözlerinin rengi. Gözbebeğinin siyahı, akıtacak içinden işlediği tüm günahları. Kahverengi akacak, Paris kokacak etraf. Sen kolunu omzuma atacaksın, bu kez bilinçli. Ve ben gidişini özleyeceğim sevgilim. Beni sana akıtan sayfaları…
Konargöçeriz sevgilim… Bu yüzyılda da, seni sevdiğime değdi…