18 Nisan 2009 Cumartesi

Seni Yazmak! Yazabilmek!


Zaman, tüm şatafatlı boyutlarından arınmıştı.. Duyumsamaya hasret geceleri bir çırpıda geri getiren meleklerin, sihirli değnekleri... Beni gözünde canlandıran sen, seni hissetmek isteyen ben, deli gibi seni çınlayan kulaklarım ve sesimdeki ritmiksel bozukluk... Derli-toplu sessizliğimden olsa gerek, bir elmanın yarısı masanın üzerindeydi.. Ve içi oyulmaya başlamıştı.. Başta dediler "hasta.." . Sonra an; dönüverdi güneye.. Dediler "verem miymiş, neymiş hastalığı!" Kimse ne döndü geri zamana, ne değebildiler, saçımın tek teline..
Zaman, o şatafatlı boyutlarından arındığında, ben daha çok küçüktüm.. Ve ırmak ırmak, elmanın veremi anlatılıyordu. Küçüklüğüm, cahilliğimden değildi.. Çocukluğum, küçüklüğümden değildi.. Ha anladı, ha anlayacak derken, büyüyüverdi çocuk. "Haa!" dediler.. "Bakın, dikkat edin bu yavruya! Gün gelir, devran döner!" dediler. Anlayan anladı.. Anlamayansa niyetsiz ve şuursuzca, omuz silkti..
Geçmiş ve geleceği bi yerde toplamak.. İyi fikirdi aslında.. En azından o zamanlar, öyle geliyordu.. Dağ-taş demeden, eskileri arıyordum. Ne olduğunun ya da bana neyi anımsattığının hiçbir önemi yoktu.. Arayışlarıma hız kesmeden devam ederken, hortumlara yakalandı bakışlarım.. “Evvela dur!” dediler. Söz büyüğünmüş meğerse. “İyi öyleyse” dedim. Sözümün olmadığı yerde, cismimin olmasının, gereğini fark edemedim. Gerekliymiş meğer. Konuşmasan da, duymasalar da, bilseler dahi.. Olmalıymışsın! Adın geçtikçe ve sen bunu hissettikçe kurutursun, nemli dudaklarını.. O zaman dudaklarını fark edebilene rastlamak güç..
Yanımda olması gereken tek şey, kırmızı kaplı defterimdi. Aslında defterim kırmızı değildi. Ama ben, ona bu ismi koymuştum. Daha ciddi olsun diye. Faydası oldu da aslında.. Bugüne değin, hep göz yaşartıcı bomba kullandım yapraklarında..
Yarasalardan yapılmış çiçek misaliydi.. Neydi o?
...
Zaman, tüm şatafatlı tanımlarından sıyrılıp, seni bir tokat gibi yüzüme vurduğunda, ben kendimde değildim! Kendimde olsam bir şeyler değişir miydi, zaman acıtır, akmadan, soluk keser miydi? Bilemiyorum. İyi ki de yoktum diyorum. Bir başka sefere görüşmek dileği olmadan. Onu anmadan. Bilmeden. Sevmeden. İyi ki de yoktum. Olsaydım... Olabilseydim...
Sesimin dizilimi yerine gelmişken, biraz olsun susmayı denemeliyim.. Ayrıca bir son vermeliyim bu kalem kağıda.. Yine uğraştım.. Ama olmadı. Seni dökebilseydim satırlara, ne ala! Ya da can havliyle elmanın sapından tutup, yetişebilseydim manava.. Deseydi “tam zamanında yetiştin!” deseydim” fazla söze ne hacet!..”
Dökebilseydim seni satırlara.. Kurutabilseydim ıslak kalbimi.. Ve tüm nemini içine çekseydi evren. Tek bi soluğum sana ulaşsaydı, ne ala!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder