3 Şubat 2009 Salı

Haftalar Sonra; İstanbul... (İstanbul Kadar'dan)


Ruhumun kirini, acımı ve haftaların hasretini ona geçirmek istercesine sıkıyordum elini... Aynı hiddetle gözlerinin içine bakıp, canını acıtmaya çalışıyordum. Kendi acımı belli etmemeye çalışarak, burnumdan soluyorum hasreti... Günler sonra, niye tekrar geldiğini merak etmiyormuş gibi, bir kez daha çekiyordum ellerimi ellerinden. Çekildiğim köşemde, denize dönüyordum yüzümü... Bıraktığımız gibiydi martılar... Nefesini ta derinimde, kalbimde hissediyordum. Yüzü mü yoktu konuşmaya, yoksa benden mi bekliyordu? Bilmiyordum... Dayanamadım sessizliğine... Ani bir hareketle boynuna atladım ve günlerin özlemiyle, sımsıkı sarıldım ona... Kokusu, derinimden geliyordu... Evet... Kızdığım gidişini, adeta bir törenle karşılıyordum... Reddetmeyi bile göze alamayacağım bir aşk vardı... Kabul et Piraye! Onun seni bırakıp gitmesi ölüm gibi gelmişken, şimdi hiçbir şey olmamış gibi sarılıyordun ona... Saçmalıktı yaptığın... Aşkın saçmalık olduğunu söyleyenlere, katılmıyor muydun şimdi?
...
Tek bir çığlıkta kopan ellerimiz, haftalar sonra, yeniden bağlanıyordu... İstanbul’un tanıklığında, alışılmışın dışında bir aşk öyküsü, seyrini sürdürüyordu... Dudaklardan hiç silinmeyecek aşk türküleri, kulakları çınlatıyordu... Nazım ise yine bilindik mısrasını diline dolamış, yakıyordu gözlerimi... “ Piraye’m!” diyordu... “ İstanbul kadar çok seviyorum seni...”
... (“İstanbul Kadar” adlı romanımdan bir bölüm... Romanım, en kısa zamanda sizlerle buluşacak...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder